Tarih boyunca, insanlığın kaderini değiştirme gücüne sahip devrim niteliğindeki değişimlerin frekansı artık binlerce veya yüzlerce yıllık dönemlerle ifade edilmiyor. Bu devrimlere artık bir insan ömrünün içinde onlarca kez şahit olabiliyoruz. Öte yandan sadece ilk aşamasına şahit olduğumuz dijital Big-Bang henüz gerçekleşmiş değil. İki önemli alandaki gelişmeler ile ben bu patlamaya gelecek 20 yıl içerisinde şahit olacağımızı düşünüyorum.
Bu alanlardan ilki yapay zekâ. Bu alanda son birkaç sene içinde aldığımız yol öylesine güçlü ki, Aralık 2017’de dünyanın en gelişmiş satranç programı Stockfish, Google araştırmacıları tarafından geliştirilen AlphaZero isimli yapay zekâ uygulamasına karşı açık ara yenilgiye uğradı. AlphaZero’yu diğer yapay zekâ uygulamalarından farklı kılan; hiçbir temel bilgiye sahip olmaksızın, sadece dört saat gibi bir sürede ve kendi başına, satrancın tüm kurallarını ve oyun tekniklerini keşfederek öğrenmesi.
AlphaZero ve benzeri yapay zekâ uygulamaları, tıp başta olmak üzere pek çok alanda, bir insanın tüm hayatı boyunca üzerinde çalışması mümkün dahi olmayan büyüklükteki veri kayıtlarını analiz ediyor ve çıkarımlarda bulunuyor. Bu süreç sayesinde çeşitli kanser türlerinde uzman doktorlardan çok daha isabetli şekilde ve kısa sürede teşhis koyabilen uygulamalar artık hayatımıza giriyor. Bu tarz uygulamalar gelecek 20 sene içinde pek çok alanda insanlardan çok daha başarılı hale gelecekler. Daha iyi araç kullanabilecek, daha iyi ameliyat yapabilecek hatta en zor mühendislik problemlerini çözebilecekler.
MIT’li akademisyenin geliştirdiği teknolojiye dikkat
İkinci devrim niteliğindeki alan ise MIT profesörü ve başarılı bir girişimci olan Mary Lou Jepsen’in kurduğu Openwater isimli şirketinde geliştirdiği teknoloji. Bu teknoloji günümüzün milyonlarca dolarlık maliyete sahip devasa EMR cihazlarını avcunuzun içine sığdıracak kadar küçülterek, sadece ışığı kullanarak iki mikron hassasiyetinde görüntüleme yapabiliyor. Farklı bir ifade ile artık insan beynindeki her bir nöronu görüntülemek mümkün. Bu teknoloji sayesinde gelecek 10 sene içinde insan beyninin gerçek zamanlı olarak nasıl çalıştığını gözlemlemek mümkün hale gelecek. Takip eden 10 sene içindeyse beynimizden veri okuyabilen ve ona veri gönderebilen bir sistem geliştirilmesi gayet olası görünüyor. Hayallerimizi görüntülediğimiz ve hayalleri algılayabildiğimiz bir dünya her bilim kurgu yazarının en derin arzusu olsa gerek ve bu artık gerçeğe dönüşüyor.
Peki, dijital dünyalara dalan bir insanlık gerçeğe dönmek ister mi? Yoksa yapay zekâ bilinç kazandığı için geri dönecek bir gerçeklik kalmayabilir mi? Bu da başka bir yazının konusu olsun.
Bu yazı Digitalage Dergisinin Ekim 2018 sayısı için kaleme alınmıştır.