Devletleri yapılarında köklü değişimleri tetikleyebilecek fikirsel gelişmeler bir anda ortaya çıkmazlar ve kısa sürede hakim olamazlar. Tam aksinin yaşanabileceği dijital bir çağın eşiğindeyiz.
Yerleşik hayata geçtiğimiz günden bu yana bir arada yaşayan topluluklar büyümeye devam ediyor. Günümüzde nüfusu 10 milyon kişiyi aşan mega şehirlerin sayısı 50’yi aştı. Dünyanın en büyük mega şehri olan Tokyo’da 40 milyona yakın insan yaşıyor.
Tarih boyunca giderek büyüyen toplulukları yönetmek için pek çok farklı yönetim şekli uygulandı. Devlet yapıları aynı tanım ile isimlendirilse bile uygulamalar birbirinden oldukça farklılık gösterdi. Farklı coğrafyalarda binlerce yıl süren deneme ve yanılmalar, yapılan hatalar ve ödenen bedeller ile nihayet modern devlet yapıları ortaya çıkabildi.
Bugün bile mutlak mükemmel bir devlet yapısından bahsetmek mümkün değil. Bireylerin ve tüzel kimliklerin bir arada düzenli şekilde yaşaması için belirlenen kurallar manzumesini, yani kanunları, kusursuz şekilde işletebileceğimiz gerçeklikten oldukça uzaktayız. Öte yandan devlet anlayışımızın olgunluğa ulaştığına inanmak da naif bir düşünceden öteye gidemeyecektir. Orta çağda kralının ebedi bir mutlak gücün temsilcisi olduğuna inanan köylülerin vergi dönemleri geldiğinde ne düşündüklerini keşke kendilerine sorabilseydik.
Halklarının refahı için çalışmak ve toplumsal düzeni sağlamakla görevli devletler -ki bu anlayışın da binlerce yıllık acı, göz yaşı ve kan ile ulaşılan bir idrak noktası olduğunu gözden kaçırmamak gerekir- bu vazifenin ifası için gerekli kaynağı vergi olarak halklarından toplamayı günümüzden yaklaşık 5.000 yıl önce Antik Mısır’da keşfettiler. O dönemde insan gücü ve tahıl olarak toplanan vergiler aradan geçen 2.500 yıllık dönem sonrasında Lidyalıların tarihte ilk kez değerli madenleri sikke şeklinde dökerek üzerlerine devlet mührünü basmaları ile resmi (itibari) paraya dönüştü. Para devlet yönetiminde sadece bir vergi toplama aracı değil aynı zamanda bir bağımsızlık göstergesiydi; bir devletin kendi ayakları üstünde durmasını ve gücünü de ifade ediyordu.
Binlerce yıl süresince iktidar parayı üretip yönetirken, bu yapının verdiği maddi güç ile insanlardan müteşekkil ordular kurdu ve fiziksel gücü de elinde tuttu. Bu sürecin içine biraz aç gözlülük, kin, güç sarhoşluğu ve kutsal kavram baharatları eklediğimizde ise bugün kütüphanelerimizin raflarının en az yarısını dolduran pek çok kitabın konusunu teşkil edecek denli çok içerik ve fikir üretmeyi başardık.
Hâlâ pek çok fikri ve kavramı tartışmaya devam ederken, dünya artık yeni bir devlet yapısına yelken açıyor; “Demonatizm”.
Demonatizm ifadesini muhtemelen kelime olarak ilk kez ben kullanıyorum. Bu iddiamın arkasında ise arama motorlarında yaptığım aramalarda sonuç elde edememiş olmak gibi kısır bir düşünceye sırtımı dayadım. Bununla birlikte devlet ve para ilişkisinin artık birbirinden ayrılması gerektiğini düşünen ilk kişi değilim. Üstelik bu fikrin bir ütopyadan gerçeğe dönüşebileceği yaklaşık 10 senedir matematiksel olarak ispatlanmış durumda. Bu ispatın adı ise Bitcoin. Ancak bahsettiğim dönüşüm süreci asla Bitcoin yazmak kadar kolay gerçekleşmeyecek. Modern finansal sistemde devletlerin düzenlediği, ticari bankaların ürettiği ve merkez bankalarının fiilen veya dijital olarak bastığı para yapısına Bitcoin ve altında yatan teknoloji ile artık yeni bir bakış açısına sahibiz. Üstelik bu teknoloji dijital iletişim, yapay zeka ve otomasyon çağının tam içine doğdu.
Tarihte ilk kez halk ve devlet ilişkisinde devrimsel bir dönüşümü kısa sürede hayata geçirebilecek tüm teknolojiler ayrı ayrı sahibiz. Ancak bunları bir araya getirip uygulamaya geçirmek için zihinlerimizin sınırlarını belirlediği hapishanelerden kurtulmamız lazım. Bu noktada Demonatizm sadece parasızlaştırılmış yeni bir devlet anlayışını değil, zihnimizdeki yeni bir düşünce tarzını da ifade ediyor ve belki gelecek 100 sene içinde bir kelimeden öteye gitmeyi de başarabilir.
Bu yazı Digitalage Dergisinin Kasım 2018 sayısı için kaleme alınmıştır.