Tarih boyunca insan en önemli kaynaklardan birisiydi. İnsandan verim almanın çeşitli yöntemleri binlerce yıl boyunca değişmedi. Modern zamanlar ise insanlığı çalışılmayan bir geleceğe doğru taşıyor.
İnsanları çalışmaya motive eden temel unsurlar, yaratılışından gelen bir içgüdüden, yani hayatta kalma arzusundan kaynaklanır. Maslow’un ‘İhtiyaçlar Hiyerarşisi’ bu içgüdüyü açıklamakta önemli bir model sunar. Fizyolojik ihtiyaçların ardından gelen güvenlik, aidiyet ve kendini gerçekleştirme gibi unsurlar, bireyin çalışmaya olan bağlılığını ve motivasyonunu artıran temel faktörlerdir.
Antik Yunan dönemine baktığımızda, çalışma hayatı büyük ölçüde kölelik üzerine kuruluydu. Platon ve Aristoteles gibi düşünürler, köleliğin toplumun düzeni için gerekli olduğuna inanırken, özgür vatandaşlar entelektüel faaliyetlere yöneliyordu. Hayatın akışı içinde kölelik toplumun ayrılmaz bir bileşeniydi. Üstelik kölelerin büyük kısmı sadece zorunda oldukları için değil, onlara verilen küçük ödüller, statü kazanma arzusu veya özgürlüğe kavuşma umudu ile motivasyonlarını koruyordu. Henüz Maslow’un akademik çalışmalarının ortaya çıkmasına binlerce yıl vardı ama insan doğasının temel unsurları keşfedilmiş ve dönemin medeniyeti tarafından bir grup elitin ayrıcalığını inşa etmek için maharetli şekilde kullanılıyordu.
Roma’nın Askeri Disiplini: Motivasyon ve Bağlılığın Birleşimi
Roma İmparatorluğu, çalışan bağlılığı ve motivasyonu konusunda tarihteki en ilginç örneklerden birini sunar. Roma’nın askeri disiplini, imparatorluğun genişlemesini ve uzun süre ayakta kalmasını sağlayan temel unsurlardan biriydi. Roma lejyonerleri, imparatorluğa bağlılıklarını bir dizi motivasyon faktörüyle birleştiriyordu. Bu motivasyonların başında sadakat, ödüller ve toplumsal statü geliyordu. Emeklerinin karşılığında aldıkları toprak ödülleri, terfi imkanları ve askerlik sonrasında elde ettikleri saygınlık, Roma askerlerinin motivasyonunu ve bağlılığını sürekli kıldı.
Ancak Roma’nın askeri yapısı, aynı zamanda zorlayıcı bir yapıya da sahipti. Sıkı disiplin kuralları, sadakatsizliğin ağır cezaları ve imparatorluğun devamı için gösterilen baskı, motivasyonun zorlayıcı unsurlarını oluşturuyordu.
Sanayi Devrimi: Çalışan Bağlılığında Dönüşüm
Sanayi Devrimi, insan kaynakları ve çalışan bağlılığı konusunda köklü değişikliklerin başladığı bir dönemdir. Tarım toplumlarından sanayi toplumlarına geçişle birlikte işçi sınıfının ortaya çıkışı, iş gücü piyasasının dinamiklerini değiştirdi. Kitle üretimi, fabrikaların ortaya çıkması ve çalışma koşullarının ağırlaşması, çalışan motivasyonu ve bağlılığını yeniden tanımladı.
Fabrikaların uzun çalışma saatleri, düşük ücretler ve insan onuruna aykırı çalışma koşulları, işçilerin bağlılığını zorlaştırdı. Karl Marx ve Friedrich Engels gibi düşünürler, bu dönemde işçilerin yabancılaşması kavramını ortaya attı. İşçiler, üretim sürecine yabancılaştıkça, çalışmaya olan motivasyonları azaldı ve bağlılıkları zayıfladı.
Bu dönemde ortaya çıkan sendikalar, işçilerin motivasyonunu artırmak ve işverenlerle olan ilişkilerini düzenlemek amacıyla mücadele etti. İşçilerin çalışma koşullarını iyileştirmek ve haklarını savunmak, çalışan bağlılığını artırmanın bir yolu olarak görüldü. Farklı bir ifade ile kölelik düzeni modernleşmeye başlayarak isim değiştirdi. Antik Yunan’dan günümüze dek süregelen ve temel ihtiyaçlar ile yönlendirilen insani güdüler sayesinde köleliğin adı değişti ama arkasındaki temel fikir aynı kaldı.
Modern Zamanlar: Teknolojinin Etkisi ve Yapay Zeka
20. Yüzyılın ikinci yarısı, gelişen teknoloji sayesinde geniş kitleler için çalışma hayatı bir nebze daha insan onuruna yaraşır bir mertebeye yükselme gayreti içine girdi diyebiliriz. Çalışma şekillerinin esnekleşmesi, uzaktan çalışma ve esnek çalışma saatleri gibi uygulamalar artık iş hayatının ayrılmaz parçası haline gelmiş durumda.
Motivasyon kaynaklarında ödüller, terfi olanakları ve maddi teşvikler, artık tek başına yeterli görülmüyor. Çalışanların iş tatmini, kariyer gelişimi, kişisel ve profesyonel gelişim imkanları gibi unsurlar, motivasyonun temel bileşenleri haline gelmiş durumda. Ayrıca, şirketlerin kurumsal sosyal sorumluluk projeleri ve çalışanların işlerine anlam katma arayışları, modern çalışan bağlılığını şekillendiren unsurlar arasında yer alıyor.
Yapay Zeka’nın Işığında Çalışılmayan Bir Gelecek
Günümüzde yapay zeka, insan kaynakları yönetiminde devrim niteliğinde roller üstleniyor. Çalışanların performansını ölçme, motivasyonlarını analiz etme ve hatta gelecekteki performanslarını tahmin etme konusunda büyük bir potansiyele sahip. Ancak aynı teknolojiler yüksek rekabet, giderek azalan kârlılık oranları ve çöküşe doğru ilerleyen küresel ekonomik dinamikler içinde bir ikilem yaratıyor. İnsanlar, bir yandan yaratılışlarından gelen çalışma arzusu ve başarı isteğiyle motive olurken, diğer yandan çevresel baskılar ve zorlayıcı unsurlar altında bu motivasyonlarını kaybedebilecekleri bir ortamın içinde mücadele ediyor. Baskı sadece iş dünyasının içinden de gelmiyor. Çevresel etkiler günün sonunda yeni nesil gençlerin “bu işi makineler veya uygulamalar yapabilecekken ben neden zorlu koşullarda çalışayım” diye sormasına yol açıyor.
Günümüzde, çalışma azmine sahip ve hak ettiği ödülleri alan insan kaynağı bulmak, her zamankinden daha zor bir hale geldi. Yeni nesilleri yetiştirirken onlara yeni yetenekler kazandırmak, iş gücüne dahil etmek ve motive etmek önemli bir soru ve sorun teşkil ediyor. Bir yandan Maslow’un ihtiyaçlar piramidindeki gereksinimler daha bol ve erişilebilir hale gelirken (en azından medeniyet yolundaki coğrafyalarda durumun böyle olduğunu biliyoruz) dünyanın kısıtlı kaynaklarını tüketen milyarlar için artık bu milyarların iş gücüne ihtiyaç duymayan elitlerlerin tercihi ne olacak? Belki de üzerinde düşünülmesi gereken esas soru budur.