Bağımsız iradenin teknolojik tezahürü: Blockchain

Birey fıtratının ve haklarının temelinde yatan özgürlük, toplumsal inkişaftın bir meyvesi hükmündeki medeniyetlerde bağımsızlık unsurunun tohumunu oluşturdu. Güven telakkisi üzerinde yükselen medeniyetler arasındaki ilişkiler ise güçlünün güçsüz üzerindeki tahakkümü ile şirazesiniz kaybetti. Basit temeller üstüne kurulu Blockchain teknolojisi ve felsefesi küresel ilişkileri yeniden tanımlama gücüne sahip olabilir.

Ekonomi kelimesi kökenini eski Yunancaya dayanır. Yunancada ev anlamına gelen “oikos” ile yönetim anlamına gelen “nemein” kelimeleri birleşerek, toplumun en küçük bileşeni kabul edilen ailelerde, ev yönetimini ifade eden “oikonomia” kelimesini ortaya çıkarır. 15. Yüzyılda bu kelime kavramsal olarak dönüşüm geçirerek ticari emtia yönetimi anlamına gelen “Ekonomi” kelimesine dönüşür.

Takas ile başlayan emtia değişimleri için zamanla değer ölçmek, saklamak ve ekonomik ticareti kolaylaştırmak için insanlar para kavramını oluşturup, şekillendirir. Tarihin seyrinde ulaşım teknolojileri geliştikçe uzak mesafeler kısalmaya, mesafeler kısaldıkça ekonomik ilişkiler daha karmaşık hale gelmeye başlar. Farklı topluluklar kendi iç ekonomileri için kendi para birimlerini üretirken, farklı para birimleri arasındaki değişim ve takaslar farklı medeniyetler arasındaki güven ilişkilerinin gelişmesini tetikler. Para maddi değerinden sıyrılıp itibari bir noktaya ulaştığı andan sonra artık sadece bir değer ölçme ve saklama aracı olmaktan çıkarak devletlerin birer bağımsızlık nişanı haline gelir.

Tarihçiler tarihi belgeler ve arkeolojik kalıntılar ile bankacılık sisteminin kökenlerini günümüzden 5 bin yıl öncesine dek taşıyabilse de modern bankacılık sisteminin 15. Yüzyılda Medici ailesi tarafından Floransa’da kurulduğu kabul edilir. Aradan geçen takribi 6 yüzyıllık dönemde bankacılık sistemi ürün ve hizmetlerini geliştirerek, paranın güvenle emanet edildiği ve ekonomik yapıların güçlenmesine hizmet eden bir kurum haline dönüşür.

Kimyasal olarak hiçbir tepkimeye girmeyen ve güzellik ile zenginliğin temsili olan altın aynı zamanda tarih boyunca paranın en önemli bileşenini teşkil etmiştir. Altın kaynaklarına ulaşmak, ona sahip olmak, onun zenginliğine ve ışıltısına olan dünyevi aşk beraberinde tarihin en büyük savaşlarına sebep olur. Üstelik, paranın itibari gücünün getirdiği sarhoşluk sonucu olsa gerek, devletler tarih boyunca altını farklı madenler ile karıştırarak paranın değeri üzerinde oynamayı benimsemiştir. Ekonomi bilimi böylece enflasyon ve çok daha ötesinde yeni kavramları yaratmak zorunda kalmıştır.

50 milyondan fazla insanın ölümü ile sonuçlanan İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya devletleri, Amerika Birleşik Devletleri’nin küçük bir kasabası olan Bretton Woods’da bir araya gelirler ve tarihin en önemli dönüm noktalarından birisini teşkil eden bir anlaşma gerçekleşir. ABD her bir ons altın karşılığında 35 dolar basacağını belirtir ve altın standardına geçiş ile diğer ülkeler de ABD dolarına bağlı kendi para birimlerinin değerini belirlerler. Böylece ABD Doları küresel ticaretin mihenk taşına dönüşür ve her ülkenin enflasyonist durumu kendi içinde dengelenirken küresel ticaret için önemli bir adım atılır. Dünya Bankası (World Bank) ve Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund) kurularak insanlığın garezinden doğan küresel savaşın yıkımını temizlemek ve medeniyeti tekrardan Olympos dağına yükseltmeyi hedefleyen adımlar atılır.

Tarihin tekerrürü uzun sürmez, kendi kutsallarına meydan okuyan paranın kulları için bu sefer takvimler 1971 yılını gösterirken dönemin ABD Başkanı Richard Nixon bir açıklama yaparak ABD’nin artık altın standardına uymadan yoluna devam edeceğini açıklar ve küresel para sistemi gerçek anlamı ile itibari olmanın da ötesinde sanal bir yapıya dönüşür. Bu parasal Matrix’in mimarı ise ABD olmuştur ve artık güç, güçsüzün üstünde sanal bir irade ile tahakküme dönüşmeye muktedir hale gelmiştir.

Takvimler 2008 yılının 15 Eylül tarihini gösterirken, “batmak için çok büyük” şeklinde ifade edilen ABD’nin en büyük yatırım bankalarından Lehman Brothers’ın iflası ile birlikte önce ABD’de sonra Avrupa ve Asya’da yüzlerce banka, binlerce şirket ve milyonlarca insan iflasa sürüklenir. Küresel kriz tüm dünyayı kasıp kavururken, bugün gerçek kimliği hâlâ gizemini koruyan Satoshi Nakamoto adını kullanan bir kişi veya grubun kaleminden; “Bitcoin: A Peer to Peer Electronic Cash System” başlıklı bir makale yayınlanır.

Merak edenler için internette neredeyse tüm dillere çevirisi bulunan bu makaledeki teknik ifadeler ve izahlar kafa karıştırıcı olabilir ama bu makalenin meali gizemli bir iddia taşımaktadır; “Ey insanlar, artık merkezi yapıların yönettiği bir para sistemine muhtaç değilsiniz. Merkezi olmayan bir güven mekanizması içinde matematiğin ve teknolojinin gücü ile ekonomiyi yeniden şekillendirebilirsiniz.”

Her ne kadar Nakamoto’nun makalesinde Blockchain kelimesi hiç geçmese de anlatılan matematiksel ve teknolojik yaklaşım ve bunları ifade eden görseller sayesinde Blockchain kavramı ortaya çıkar. Aradan geçen 15 yıldan fazla zaman bizlere gösterdi ki Nakamoto her kimse iddiası artık kanıtlandı; küresel ekonomi yeniden tanımlanabilir ve burada gücün hakimi merkeziyetçi unsurların tahakkümüne ihtiyaç duyulmadan bir güven sağlanabilir bu güveni sağlayacak protokolün adı ve felsefesi ise Blockchain’dir.

Blockchain teknolojisinin temelinde üç bileşen bulunur.

İlk bileşen verinin önceden belirlenmiş kurallar ile kayda geçirilmesidir. Bu yaklaşım tüm taraflar arasında mutabakatı teşkil eder. Mutabakat tarafların kendi aralarındaki ittifakın sürekliliğini sağlar.

İkinci kural veri kaydında şifreleme biliminin yani kriptoloji kullanılmasıdır. Böylece kayıtlar kriptoloji biliminin unsurları sayesinde anonim şekilde kullanıcılara sahiplendirilebilir. Sahiplik mutlak şekilde matematiğin gücü ile kayıt altına alınmıştır ve sadece sahibinin onayı ile bir başkasına aktarılabilir. Harici bir gücün sisteme müdahalesi mümkün değildir.

Üçüncü verinin asla tek bir merkezde değil, kopyalarının çıkarılarak tüm taraflarda tutulmasıdır. Dağıtık veri kaydı (Distributed Ledger) yapısı sayesinde artık hiç kimse merkez değil ama herkes bütünsel merkezin bir bileşeni haline gelir. Tekil iradeler bütüne zarar veremez, nifak ve bozgunculuk ilgili tarafın veya azınlıkta kalan tarafların sistemin dışına atılması ile sonuçlanır. Mutabakata uymayanlar sistemin güvenilir yapısı dışında kalarak cezalandırılır.

2015 yılında faaliyete geçen Ethereum ile Blockchain teknolojisine dördüncü bir bileşen eklenir. Bugün Akıllı Sözleşmeler (Smart Contracts) olarak ifade ettiğimiz bu bileşen; belli bir mutabakat ile adem-i merkezi şekilde kaydedilen verilerin birer bilgisayar programı gibi davranabilmesidir. Böylece kuralları önceden belirlenmiş süreçler otomatik olarak tetiklenebilir. Akıllıdır çünkü sistematik şekilde programlanmıştır. Sözleşmedir zira bir kere Blockchain ağına yazılınca artık değiştirmek mümkün değildir. Her zaman programlandığı amaç için, engellenemez şekilde, çalışır ve görevini yerine getirir.

Blockchain sistemleri üzerinde kaydedilen veriler dijital yapıya dönüştürülebilen herhangi bir kayıt olabilir. Sadece ekonomik veriler değil, kimlik kayıtları, sözleşmeler, tapu ve ruhsatlar, hisse senetleri…

Bugün Blockchain sistemleri üzerinde “Stable Coin” (sabit akçe) olarak ifade edilen değeri ABD doları veya herhangi bir para birimine endekslenmiş, emisyon hacmi kesin sınırlan ile belirlenebilen ve şifreleme bilimi kriptoloji sayesinde sahipliği güce değil bilgiye dayalı sanal birimler (emtialar) oluşturmak mümkündür. Bu güç geride kalan yüzyılda şekillenen ekonomik dengesizliğin ve tahakküm gücüne dayanan küresel ilişkilerin yeniden tanımlanmasını mümkün kılabilir.

Blockchain teknolojisini tekil bir uygulama olarak ele almak hatalı olacaktır. Blockchain yukarıda ifade ettiğimiz unsurlar ile bir düşünce şekli ve felsefedir. İnsanlar ve toplumlar için medeniyetin gerçek anlamda yenide tesis edilebileceği bir güven protokolüdür. Bu protokolün hangi şartlar altında ve nasıl kullanılacağı siyasi, politik, ekonomik, stratejik düşünce dünyasının ittifakı ile şekillenecektir.

Türkiye, Blockchain teknolojisinin geniş anlamda ilgi gördüğü ve önemli oluşumlara erken dönemde imza atılan bir ülke konumundadır. Göbeklitepe ile medeniyet tarihinin yeniden yazıldığı bir coğrafya için belki de insanlığın güven üstüne yeniden inşa tanımlandığı ekonomik bir gelecek için liderlik potansiyelini açığa çıkarması sadece bir tahayyül değil bir hakikat olma gücüne de sahiptir.

DEIK tarafından yayımlanan Business Diplomacy isimli derginin Nisan-Mayıs 2019 tarihli ilk sayısı için kaleme aldığım makalenin revize edilmiş güncel bir versiyonudur.

Görseller: ChatGPT ile üretilmiştir.

Bir yanıt yazın