Koşmadan Teknoloji Yakalanır mı?

Beyaz yakalı bir çalışan ile beyaz yakalı bir ilkokul öğrencisi arasındaki fark nedir? Öğrenciler sadece teneffüslerde koşarken, iş dünyasının neferleri sürekli koşmalıdır. Peki, koşmadan çılgın bir yarıştan nasıl galip çıkabilirsiniz?

Sabah kalkıp duşunuzu aldınız, bir gün önceden kontrol ettiğiniz en şık takımlarınızı giydiniz, ayakkabılarınızı da zaten bir gün öncesinden boyamıştınız. Trafiğe takılmamak için evden erken çıkıp, İstanbul’un en tanınmış otellerinden birine doğru yola koyuldunuz. Aylardır beklenen gün gelmişti, dünyanın en önemli konuşmacıları, Türkiye’den en başarılı şirketler, dev ekranlar, devasa konferans salonu ve küresel eğilimlerin en önemli konu başlıkları. Entelektüel sermayenizi güçlendirecek bu önemli konferans düşündükçe sizi heyecanlandırıyordu.

Akşam evinize dönerken bu konferansa katılmakla iyi bir şey mi yaptınız yoksa dertsiz başınıza dert mi açtınız emin olamıyorsunuz. Çok kanallı dijital pazarlama stratejilerinin fiziksel mağazalarda müşteri ile buluşmasının ürettiği büyük veriyi yapay zeka ile analiz etmek kaçınılmaz hale gelmiş, sektörünüzdeki tüm rakipleriniz çoktan bir blockchain kavram kanıtlama çalışmasını tamamlamış, canlıya geçiş süreçleri başlamış. İnsan kaynaklarında eğitimleri çevrimiçi platformlara taşımak geçen senenin gündeminde kalmış bu sene tasarım odaklı atölye çalışmalarına başlamayanların çevik yönetişim anlayışına geçişi öngörülenden uzun sürebilirmiş…

Ne fiziksel ne de zihinsel olarak koşarak yakalayamayacağımız bir dünyada yaşıyoruz. Her sene binlerce yeni kelime sözlüklere giriyor ancak diğer yandan bu ifadelerin karşılıklarının ana dilimizde yaratılması yıllarca sürebiliyor. Oysa bizim günü değil, anı yakalamamız lazım. Sosyal medya pek çok kişi için bir eğlence aracıyken bizim için sürekli takip etmemiz gereken bir haber hatta bilgi kaynağı olabiliyor oysa aynı zamanda ekranların dışındaki dünyaya da uyumlu olmamız kaçınılmaz. Kovalamaktansa kaçmak kolay bir tercih ama bize öğütlenen çok çalışmamız, çok çalışırsak başarılı olacağımız, nihayet lider olacağımız ve topluluklara, şirketlere yön vereceğimiz. Bu sadece büyük bir yalan olsaydı anlamak kolay olurdu ancak kendi içinde doğruları da barındırdığı için doğru ile sahteyi birbirinden ayırmak asla Neo’ya sunulan kırmızı ve mavi hapı seçmek kadar kolay olmayacak.

‘Çevik’ olmanın yolu şirket duvarlarının dışına çıkmak

Çözüm nerede saklı olabilir? Çözüm sürekli rekabet ekosistemi içinde bitmeyen bir yarışın kulvarları arasındaki çizgilerde saklı olabilir. Eğer bu keskin çizgileri kaldırmayı başarabilirsek, kulvarlar birleşerek rakiplerimiz bize güç verebilir. Nasıl mı? İşte size güzel bir örnek; Blockchain Türkiye Platformu.

Satoshi Nakamoto’nun kaleme aldığı makalenin ticaret ve kamu dünyasını etkisi altına alması yaklaşık 8 ila 10 sene sürdü. Bu sürenin son deminde yani 2017 ila 2019 yılları arasında şirketlerin blokchain teknolojisini anlamak için özel bir çaba sarf etmesi, kendi iş süreçlerine nasıl entegre edebileceklerini keşfetmesi ve bir uygulamayı hayata geçirmeleri için üzerlerinde önemli bir mahalle baskısı oluştu. İşin doğrusu bu baskı sadece blockchain için değil tüm yenilikçi teknolojiler için sürekli varlığını sürdüren ve bu camianın ritüelleri ile zaten körüklenen bir durumdu. Ancak blockchain teknolojisini anlamak işin sadece başlangıç aşamasını oluşturuyor, hızlı dünyaya uyum sağlamak için “çevik” olmanın yolu şirket duvarlarının dışına çıkmayı gerektiriyordu zira blockchain merkeziyetsiz bir güven protokolü olarak düşünce şeklini değiştir(e)meyen yapıların varlığına bir tehdit niteliği taşıma iddiasına sahip.

Bu düşünce değişikliğini gören birkaç öncü kurum bir araya gelerek, Blockchain Türkiye Platformu (BCTR)’yi 2018 yılında kurdular. Bir yıldan daha kısa bir süre içinde kâr amacı gütmeyen bu platformun üye sayısı 75’i aştı. Kamu kurumları, akademik kurumlar ve sivil toplum kuruluşları ile kurulan iş birlikleri sayesinde bu organizasyon tüm paydaşları bir araya getirmeyi başardı.

Teknolojinin hızına koşarak yetişmek artık mümkün değil

Normal şartlar altında, mecbur kalmadıkça, bir araya gelmekten imtina eden çeşitli kurumlar gönüllülük esası ile aynı masanın etrafına oturarak “kaçıp giden bir dünyayı” yakalamak için iş birliği yaptı. Bir ekosistem oluşturdu. Öyle ki bu ekosistem bir sene içinde 6 önemli başlıkta raporlar yayınlamayı, pek çok etkinlik ile değerli insanları misafir etmeyi ve bilginin paylaştıkça büyüdüğünü, tüm paydaşlarına ve takipçilerine defalarca kanıtladı.

Ekim ayında Zagreb’de gerçekleşen ve Avrupa’dan gelen sivil toplum kurulşlarının katıldığı Digital Europe toplantısına iştirak eden Türkiye Bilişim Vakfı Projeler Yöneticisi Seda Çakmak, “BCTR’nin yapısını anlattığımız zaman en büyük Avrupa ülkelerinden gelen katılımcılar bile hayret ettiler. Bize başardığımız şeyin bir yöntemden çok bir düşünce değişimi olduğunu söylediler” diyerek BCTR’nin metodolojisinin ne derece dikkate değer olduğunun altını çiziyor.

Artık bireysellik veya kurumsallık çağının son demine yaklaşıyoruz. Ekosistemler dönemine adım atıyoruz. Rekabet yerini ivedi şekilde rekaberliğe bırakırken bu kavram hiç olmadığı kadar önemli hale geliyor; rekabet ederken iş birliği yapma kültürü kaçınılmaz bir hal alıyor.

Blockchain tek bir örnek, pek çok benzer teknolojinin hızlı değişim etkisine karşı koşarak yetişmek artık mümkün değil. Nasıl organize olduğunu ve ne denli birlikte çalışma kültürü oluşturabildiğiniz anahtar başlangıç noktanız olmalı.

Sadece yeni metodolojiler geliştirerek değil, düşünce şeklinizi değiştirerek ilerlemeniz gerekiyor. Unutmamak gerek ki teknolojik değişimlerin temelinde yatan ana unsurlar düşünce şeklinin değişmesinden kaynaklanan girişimler.

Mutlaka bir ekosistemin parçası veya öncüsü olmanız gerektiğini aklınızdan çıkartmamalısınız. Yeni kavramları daha iyi anlamak için çalışmaya hazır, bu çalışmaları anlaşılır şekilde size aktaracak rehber niteliğinde kişilerle yakın durmalı ve öğrendiklerinizi paylaşarak dahil olduğunu veya kurduğunuz ekosistemleri büyütmeye çabalamalısınız.

“Agile“ olmanın yolu çok koşmaktan değil, yeni dünyanın düşünce yapısına uyum göstermekten geçiyor.

Bu yazı Digital Age Dergisinin Kasım/Aralık 2019 sayısı için kaleme alınmıştır.

Bir yanıt yazın